Murathan Mungan “Alice Harikalar Diyarı’nda” başlıklı öyküsünde Alice’i şöyle anlatır: Hayatta ve ayakta kalabilmek için bildiği bir tek şey vardır: Çok fazla içine bakmamaya; içini kurcalamamaya çalışırdı… Her zaman derdi: Ne zaman içime biraz fazla baksam yükseklik korkusu depreşir.”
Şebnem Ferah ve müziği söz konusu olduğunda akla Mungan’ın öyküsündeki Alice gelebilir. Bunun nedeni Alice ile arasındaki benzerlikten değil; zıtlıktan olabilir. Alice’in tam tersine, cesurca kendisine bakabilen ve samimiyetle kendisini ifade edebilen bir sanatçı görürüz karşımızda.
Ferah, “Benim ilk günden beri, yani albüm yaparak dinleyicilerin karşısına çıktığım ilk günden beri söylediğim bir şey var; ‘ben mümkün olduğu kadar içimden çıkan şeyleri yapacağım’” diyor ve ekliyor:
“Ben şahsen bundan korkmuyorum. Yani müzikle ilgili herhangi bir şeyden korkmuyorum. Korkarak herhangi bir şey yapamazsınız. Yaptığınızı bir gün beğenebilirler. Başka bir gün beğenmeyebilirler. Bir sürü, binlerce insanın beğenilerini dikte edemezsin, yönlendiremezsin. Ama benim kendimle ilgili dürüst bulduğum şekli müzikal olarak da sözel olarak da bu.”
5 Temmuz’da “Can Kırıkları” adlı çalışmasıyla dinleyicilerinin karşısına tekrar çıkan Şebnem Ferah’la Pasaj Müzik’te söyleşi yaptık. “Cesur” bayanın son albümünden ve son hallerinden söz ettik.
Sanatçının ilk albümünde olduğu gibi, son çalışmasında da albümün prodüktörlüğünü Tarkan Gözübüyük üstlenmiş. Şebnem, albümü için prodüktör düşünürken aklındaki tek isim Tarkan’mış.
“Tarkan zaten, daha önceden ve çok uzun yıllardır arkadaşım. Hem müzikal, hem insani olarak çok sevip saydığım biri olduğu için onunla çalışmak kendi başıma prodüktörlük yapmaktan çok daha olumlu bir şeydi. Ben mümkün olduğu kadar güvendiğim, sevdiğim, saydığım insanların prodüktörlük yapmasından taraftarım. Çünkü o zaman benim yapabileceğim şeylerin sınırları da zorlanmamış oluyor. Çünkü başka bir göz sana diyor ki, ‘sen bunu şöyle daha iyi yaparsın’. Ve özellikle Tarkan’ın o noktada olması benim hem hayatımı çok daha kolaylaştırıyor, hem de çok daha fazla zevk alabiliyorum o zaman yaptığım şeyden.”
Kayıt çalışmaları dört ay süren albüm, İstanbul’daki Marşandiz ve Los Angeles’taki Capitol stüdyolarında hazırlanmış. Albüm bittikten sonra Amerika’ya ‘mastering’ için gidilmiş. Ama aslında Amerika’nın albümdeki payı yalnızca ‘mastering’le sınırlı kalmamış. Daha öncesinde Şebnem, tatil için ABD’ye gittiğinde şarkıların bir kısmı da orada belirginleşmiş.
“Geçen albümü yaptıktan sonra 1.5 yıl biz durmadan konser verdik. Yani sadece fiziksel olarak değil, artık ruhsal olarak da yorucu olmaya başlamıştı. Çünkü sürekli yoldasın. Yorgun olduğum zaman durmam gerektiğini düşünüyorum. Yani işte öyle bir zamanda hem yalnız olabilmek, hem daha çok konsantre olabilmek için. Bir de dört yıldır tatil yapmıyordum. Kendime bir değişiklik yapmak istedim. Bir iki hafta iyice dinlendikten sonra da doğal olarak çalışmaya başladım. Ama bu arada hakikaten dünyanın bir ucunda böyle tek başına ve yalnız olduğun zaman zaten konsantre olmaktan başka yapacak bir şeyin kalmıyor. Dolayısıyla çalışmaya başladım o dönem. Şarkıların tamamı orada bitmedi. Kimisiyle dönüp burada çalışmaya devam etmek durumunda da kaldım. Ve bunun öncesinde zaten bir senedir sürekli de bununla ilgili çalışıyordum. Yani o çok uzun bir çalışma dönemi.”
Şebnem Ferah, son albümü için “stüdyo döneminde kendimin de en tatmin olduğu çalışma diyebilirim” lafını söylüyor. Çalışmada yer alan 10 parçanın söz ve müzikleri kendisine ait. Yani kafasındaki birçok şarkıdan seçtiği, pek çok düzenlemeden geçirdiği ve dinleyicileriyle paylaşmaya karar verdiği 10 parça. “Orada 10 parça olan halini görüyorsunuz. Ama onun ön çalışması bir sürü şeyi eleyerek oluyor. Üzerinde çalıştığım bir parçayı yarın kalkıp uyanıp, kahvemi içip, dinledikten sonra eğer ondan pek de etkilenmiyorsam üzerinde çalışmaya devam etmiyorum bile. Bu arada benim uğraştığım bir şeyi beğenmemem o günkü ruh halimle de ilgili olabilir. Ama ben geri dönüp bakmayı çok da seven biri değilim. Hep yeni şeyler yapabilmeyi tercih ederim ama hiçbir zaman şöyle bir yöntemim de olmadı, olmasını da tercih etmem. ‘Şimdi bir albüm yapacağım, soundu şöyle olsun, içeriği böyle olsun, şu gibi cümleler olsun içinde.’ Bunu çok yapay buluyorum. Ben daha çok parçaların en primitif hali yani akustik gitarla çalıp söylediğim halini seviyorum. İlk bestelediğim hali hem nasıl düzenlenmek istediğini söyler, hem de nasıl bir formata kavuşmak istediğini söyler. Aslında müzisyenseniz, bunu hemen anlayabilirsiniz. Biz artık çok kemikleşmiş bir müzikal ekip olduğumuz için genellikle kendi müzikal birikimimizi bu parçaların ihtiyaç duyduğu şeylerin üzerinde yoğunlaştırmaya çalışıyoruz. Yoksa bunun sonu yok. Her parçayı her türlü şekle çevirebilirsiniz ama bana da beraber çalıştığım arkadaşlarıma da en güzel ve doğal gelen hali parçanın ihtiyaç duyduğu şeyi yaratabilmek. Yani orada artık söz sahibi aslında siz olmuyorsunuz. O primitif şey oluyor. Parçanın ilk hali oluyor. Onun etrafında bir şeyler yapılandırmaya başlıyorsunuz. Sonuçta işte dinlenilen şeye kadar varıyor o yol.”
Ferah’ın son albümü için yazılı ve görsel medyada pek çok yorumlar yapıldı. Beğeniyle karşılanan çalışma hakkında söylenenlerden biri de Şebnem’in daha önceki albümlerine göre daha sert bir müzik yaptığıydı. Sanatçı ‘sert’ müziği zaten sevdiğini söylüyor ve ekliyor:
“ Bu sefer böyle bir sound ortaya çıktı. Bu demek değil ki ben bir sonraki albümümde herhangi bir parçayı piyano eşliğinde söylemeyeceğim. Yani bu, seri bağlantıda hareket eden bir iş değil. Aynı zamanda bundan sonra daha sert, ondan sonraki daha da sert olacak gibi bir şey de söyleyemem. Ben sert müziği çok seviyorum. O ayrı ve her zaman, mutlaka o alanda olacaktır yaptığım şey. Fakat doğrusunu söylemek gerekirse zaten bana sert gelen bir sound’dan söz ediyorsak ‘sert’ doğru bir kelime bile değil artık. Başka türlü değerlendirebilmeliyiz bence. Ben kendi müziğimi ifade edecek olsam ‘sert’ yerine ‘daha keskin’ demeyi tercih ederim.
İçerik size nasıl bir şey olduğunu söylüyorsa, belli ediyorsa ve sadece bana değil, beraber çalıştığım ekip arkadaşlarıma da belli ediyorsa o zaman da onu başka bir forma çekiştirmeye çalışmamalı. Dolayısıyla bunun planlanması çok zor. Elbette planlayabilirsin. Bir müzisyen olarak olanakların sonsuz. Ama benim sevdiğim şey içeriğini bozmadan o, nasıl bir şekle kavuşmak istiyorsa öyle şekle kavuşması. Eğer bir bebek doğduğunda gözleri yeşilse, üç ay sonra da, büyüdüğünde de yeşil gözlü olacaktır. Yani bunu zorla kahverengi gözlü yapmaya çalışmak ancak lens etkisi yaratabilir. Anlatabiliyor muyum? Ben o saflığı korumak istiyorum. Bunun neticesinde de bu albümü dışardan daha sert tabir edilen bir şekilde algılandı. Ama bana sorarsan bana sert de gelmiyor.”
Albümün çıkış parçası olarak seçilen şarkı ‘Can Kırıkları’. Şebnem’e göre bu parça albümün genel müzikal yapısını ve içeriğini de en iyi özetleyen parça. Albüme ismini de veren bu şarkının adına, bir kitaplık kaynaklık etmiş. Karin Karakaşlı’nın yazdığı aynı adlı roman. Sanatçıya, yazarından hediye olarak gelen kitabın başlığını gördüğünde Ferah, albümün ismine de hemen karar vermiş. “’Can Kırıkları’ size ne ifade etti?”
“Büyük bir acı ifade etti. Hani kimimizin canı dönem dönem yanar, acır. Özellikle insan, kendi ayakları üstünde durmaya başladığı dönemden itibaren. Her şeyin hakikaten toz pembe gözüktüğü zamanlar var. Bir de gerçekten, ayaklarınla, tabanlarınla yere sapasağlam basmak durumunda olduğun böyle başlayan dönemler var. Ben çok, her şeyi hücreleriyle hisseden biriyim galiba. Yani mutluluğumu da çok yoğun yaşıyorum. Mutsuzluğumu da… Acı denen ve hepimizin hayatından gelen geçen bir duygunun bu kadar iyi ifade edildiğine hakikaten rastlamamıştım. Çok hoşuma gitti. Kitapta da başlığı görür görmez hemen etkilendim. Hemen şarkının ilk cümleleri kafamda çalmaya başladı. Yani o, insanın tüylerini diken diken eden bir şeydi. Normalde böyle şeyler çok az oluyor hayatta. Halbuki hayatımızı güzelleştiren şeyler bunlar. Güzelleştirmekten kast ettiğim, yaşadığım duygu her neyse, mutluluk ya da mutsuzluk bunu derinleştiren şeyler benim çok hoşuma gidiyor. Bendeki etkisi bu olduğu için de hiç düşünmeden şarkı bitmişti.”